14 Ocak 2010 Perşembe

Ayışığı ve yiten sene...

31.12.09 (Kabatas-Uskudar Motorunda saat 21:21)

Ve ölüm doğumla bir, ve gülüm dikenle ve sana gelen rüzgarda, çocuk şarkıları var elinde. Ve dünyanın denizleri renkleri hırsızlama ışıklarıyla serpiştiriyor üzerine.
Ölüm de bir dirim de.
Ölünce doğan, doğunca ölür.
Kaç insan kaç, kaç kere gelsen gidersin o kadar... Kendinsin terkettiğin.
Seneler var ellerinde kırış kırış, buruş buruş...
Ah o çocukların hayalleri olmasa uçurtmalar ağlatmazdı palyaçoları.
Ne zamandır unuttun zamanı. Unut sadece yok saymadan...
Sanki bir şey var biten.
Seneler kelimelerin çok e'li tınılı halleri.
Başkaca diyeceğim yok.
Varsın gitsin biri, gelsin yenisi.
Ölüm de bir dirim de.


AYIŞIĞINA AŞIĞIM BEN.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Duvarların paramparça suretinde, ışık mı kırılıyor, ben mi büyüyorum bilemediğim zamanlara, gökyüzünden ölü kuşlar düşüyor.
Yağdıkça yağmur, ıslandıkça toprak, yalnızlığıma küfür ediyorum.
Beni duyan deniz dalga geçiyor ve sandalında balıkçının oltasına takılan balıklar dil çıkarıyor.
Kaç yalnızlık daha gerekecek bir an önce çoğaltmaya insanlığımı bilemiyorum.
Kırıldığım çoktur ama parçalarımı toparlayamıyorum.
Hikaye anlatıyorlar... Herkes bildiğini, bilmek istediğini, olmak istediğini, kıskandığını anlatıyor... Dinleyemiyorum.
Kara kediler öpüyor yalnızlığımı, kuşlar sevişiyor, ezan okunuyor, bir yerde gülenler, bir yerde ağlayanlar oluyor.
Bilmediğim zamanlara yağmur yağıyor... Ben küfrediyorum!